Biyomateryaller tekstil endüstrisinde adeta bir devrim yaratıyor ve spor giyim pazarı da bu devrime öncülük ediyor. Günlük yaşantınızda yoga yaparken veya profesyonel olarak bir triatlonda yarışırken kullandığınız ürünlerde performansa yardımcı olabilecek herhangi bir ayar veya iyileştirme, sporcunun yani sizin ve tabii ki markanın rekabette bir adım önde olmasını sağlıyor.
Spor giyim endüstrisi, bu yenilikçi kreasyonları yaratmak için büyük ölçüde fosil yakıttan türetilen sentetik malzemelere ve kimyasal ağırlıklı yüzeylere dayanıyordu ancak son zamanlarda giyim pazarı, bu gelişmeyi daha sürdürülebilir bir yöne doğru kanalize ediyor.
Biyomateryaller ne anlama geliyor?
Biyomateryal terimi, biyobazlı malzemelerin temelini oluşturan birbiriyle ilişkili geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Tekstil dünyasında yeni bir sektör olması nedeniyle kullanılan terminolojiyi netleştirmek oldukça önemli. “Biyobazlı materyal”, biyomateryaller için kapsayıcı bir terim. Bu terim, pamuk ve yün gibi doğal lifli malzemeler, hayvansal olmayan deri, bitkisel atıklarla yapılan sentetik karışımlar için de kullanılabiliyor. Biyo-bazlı çok geniş kapsamlı bir terim olduğu için yoruma açık.
Örneğin tekstil için biyofabrike malzeme, biyokütlenin bakteri, maya veya mantar gibi canlı hücreler tarafından üretildiği anlamına geliyor. Bu, ya tekstil için yapı taşı olarak işlev gören biyolojik olarak üretilmiş bileşenler kullanılarak ya da malzemenin doğrudan hücrelerden büyütüldüğü ve biyo-birleştirilmiş olarak adlandırıldığı şekilde gerçekleştirilebiliyor.
Sürdürülebilir tekstiller için çözüm biyomateryaller mi?
Biyomateryaller hakkında çok fazla spekülasyon var ve insanlar tekstil endüstrisinin geleceğinin nasıl şekilleneceğini bilmek istiyorlar. Bazıları 21. yüzyılın en büyük ilerlemesi olacağını düşünüyor, tıpkı sentetiklerin 20. yüzyılın sonlarında en büyük ilerleme olarak görüldüğü gibi…
Biyomateryaller hazır giyim sektörü için önemli bir fırsat sunuyor. Bu fırsatı, yenilenemeyen kaynakları artan bir hızla kullanan yağ bazlı sentetik tekstillere olan bağımlılığı azaltma olarak açıklayabiliriz. Dolayısıyla biyomateryaller tekstilde sürdürülebilir bir gelecek yaratmak için uygun olabilir.
Biyomateryallerin kullanımı hakkında hala bilinmeyen pek çok şey var ve tüm biyomateryaller de eşit üretilmiyor. Bazıları sentetik muadillerinden daha sürdürülebilir olsa da kullanılabilecek bir ürün haline gelmeleri için hala kimyasal işlemlerden geçiyor. Her bir malzemenin sürdürülebilirliğinin getirilerini ve sonuçlarını tartmak çok önemli. Bir biyomateryalin, biyo tabanlı bir kaynaktan geldiği için daha sürdürülebilir olduğunu varsayamayız.
Dezavantajlar ve engeller
Biyo-bazlı malzemelerle ilgili tartışmanın büyük bir kısmı, bir üründeki biyokütle kısmına odaklanıyor. Halihazırda bu terim, kısmen veya tamamen biyo-bazlı olan herhangi bir materyali kapsıyor. Bu, biyokütlenin küçük bir kısmından bile oluşan bir malzemenin, başka hangi sentetik polimerlerin mevcut olduğuna bakılmaksızın bir biyomateryal olarak etiketlenebileceği anlamına geliyor.
Biyobazlı lifler genellikle geri dönüşümü ve kompostu zorlaştırabilen bozunmayan sentetiklerle karıştırılıyor. Tekstil endüstrisi, harmanlanmış elyaf kumaşları verimli bir şekilde geri dönüştürme kapasitesini ne yazık ki henüz geliştiremedi. Biyo-bazlı malzemeler geleneksel olmayan doğal biyopolimerleri kullanmanın bir yolunu sunsa da bu malzemelerin oluşturulduğu süreçler genellikle karmaşık kimyasal işlemler gerektiriyor ve bu işlemlerde kullanılan kimyasallar genellikle sürdürülebilir değiller. Pamuk, keten ve yün gibi malzemeler de biyolojik bazlı ancak yine de zehirli kimyasallar ve sürdürülebilir olmayan uygulamalar kullanılarak üretilmiş olabilirler. Biyo-bazlı olmak, bir malzemeyi doğası gereği sürdürülebilir yapmıyor.
Bu malzemeler için bir başka engel de şu anda daha az sürdürülebilir bir ürünün yerini alabilecekleri pazarda rekabet edemeyecek kadar pahalı olmaları. Fiyatların yüksekliği bu tür koleksiyonların çoğunun, kıyafetlerin üretilmesi, satın alınması ve elden çıkarılmasında gerçekten bir değişiklik yaratmayan popüler bir hareketten başka bir şey olmadığı eleştirisine yol açıyor.
Sonuç olarak, moda endüstrisinden, tedarik zincirinin her adımını dikkatle inceleyen döngüsel bir zihniyeti benimsemesi bekleniyor. Tüketiciler olarak, mevcut sistemde güçlü bir rol oynuyoruz. Dolayısıyla daha yüksek kalite, daha fazla sürdürülebilirlik ve markanın çevre yönetimiyle ilgili taahhüdünü talep etme gücüne sahibiz. Bu eğilim benimsendiğinde tekstil endüstrisinde yakın gelecekte bir dönüşüm görmemiz an meselesi.