1920'de, Johnson & Johnson şirketinin bir çalışanı, steril gazlı bezi, cerrahi bir şeride yapıştırmayı akıl etti. 2020 yılında ise dünyada her ecza dolabında mutlaka bulunan, yapışkan yüzeyli bu pamuk parçaları yani modern yara bandı, 100 yaşına girdi.
Bu zaman diliminde, tıp alanında birçok gelişme yaşandı ve sınırlar daha da genişledi. 1928’de penisilin keşfedildi ve 1980 yılında çiçek hastalığı yeryüzünden silindi. Bu örneklerin hepsini aslında ecza dolabınızı açtığınızda, yara bantlarının 1920'deki ile hemen hemen aynı olduğu gerçeğini bir perspektife oturtmak için veriyoruz. Yara bantları hala sadece yapışkan ve pamuk parçalarından oluşuyor.
Ancak en basit şeyler bile yeniliğe sonsuza kadar direnemez. Bir süredir, bilim insanları bir sonraki adımda yara bandı teknolojisinde yapılabilecek yenilikleri araştırıyorlar.
Yeni bir yara bandı türü
Bilim insanları, yara yenilenmesinin daha hızlı olmasını sağlamak ve yaranın iyileşmesini kolaylaştırmak için elektrik alanlarının farelerde kullanılabileceğini belirtiyor. Aslında, elektrik stimülasyonunun kullanımı yeni bir şey değil. Yaraların iyileşmesinde yardımcı bir tedavi olarak onlarca yıldır araştırılıyor. Bu araştırmada yer alan yenilik daha çok biçimsel: Bant.
Eskiden yaraları iyileştirmede kullanılan elektrik stimülasyonu, elektrik akımını üretmek için hantal makinelere dayanıyordu ve hastanın bir kere değil birkaç seans almasını gerektiriyordu. Bu deneysel bant ise bunun tam tersi: Esnek ve hafif. Ancak bu yeniliğin en radikal tarafı, bazı saatlerin çalışmasına benzer şekilde, yalnızca insan vücudunun hareketlerini kullanarak kendi kendine güç sağlaması.
Nasıl çalışacak?
Yara iyileşmesini önemli ölçüde kolaylaştırabilen bu giyilebilir yara bandı kendi kendine çalışıyor ve herhangi bir pil veya elektrik devresi olmadan kendi kendine sürdürülebiliyor. Cildin yüzeyindeki küçük mekanik hareketleri elektrik darbelerine dönüştürüyor ve iyileşmeyi kolaylaştırmak için elektrik darbelerinin kullanılmasını temel alarak çalışıyor.
Elektrotlu bakır bir bant ve bir nanojeneratörden oluşan bu bant, elektrik akımının vücudun kendi doğal endojen elektrik alanını taklit ettiği cilde yapıştırılıyor. Bu da kolajen yapan ve cilt yenilenmesini yönlendiren fibroblastlar olarak bilinen hücrelerin çoğalmasına neden oluyor.
Araştırmalar sonucunda bu sistem tıpkı normal bir bant gibi her gün takılabilecek ve giyilebilir küçük bir cihaza dönüştürüldü ve bandın etkinliğini görmek için bu deneysel bantlar test edildi. Derin ve ciddi kesiklerde bile, elektrik akımı alan farelerin önemli ölçüde daha hızlı iyileştikleri gözlendi.
Deneyin sonuçları umut verici ancak bazı sorunlar devam ediyor. Fareler, elbette insan değiller ve bu teknolojinin eninde sonunda insanlar üzerinde klinik deneylerden geçmeden önce domuzlar gibi insana daha çok benzeyen ciltler üzerinde test edilmesi gerekiyor. Ayrıca basit yaralar, örneğin parmağınızdaki bir kesik, vücudun doğal süreçleri nedeniyle zamanla iyileşirken, diyabetle ilgili yanıklar veya ülserler gibi daha karmaşık yaraların iyileşmesi için daha fazla araştırma ve deney yapılması gerekiyor.
Ayrıca, bilim insanları nanojeneratörlerin deride küçük, algılanamayan seğirmeler, kalp atışı ve nabız gibi enerjiyi kullanmanın yeni yollarını içerebilecek özelliklerini daha da artırmak istiyorlar. Sonuç olarak bu teknolojinin basitliği ve beklenen düşük maliyeti göz önüne alındığında, her yıl yaralardan muzdarip milyonlarca insanın tedavisinde önemli gelişmelere yol açacağından hiç şüphemiz yok.